Bir Adam Girdi Şehre Koşarak – Tarık Tufan

Lise yıllarımda okumuş olduğum ilk Tarık Tufan kitabıydı ‘Bir Adam Girdi Şehre Koşarak’…

Şimdi çok hatırlayamıyorum o zaman bu kitabı beğendim mi veya beğenmedim mi?  Ama o zamanlar kitaplarımı daha rahat kullanabiliyormuşum bunu farkettim. Çok fazla yerin altını çizmişim. Kitabın içine de çok fazla not almışım. Sanırım hayatımda ilk kez önceden okuduğum bir kitaba ikinci bir dönüş yaptım. Ama biliyor musunuz? Bu gerçekten çok hoşuma gitti. O zamanlar hangi ruh haliyle bu kitabı okumuşum bunu gördüm. Sırf bu duyguları yaşayabilmek için kitaplarıma daha çok şey not almaya karar verdim bundan sonra…

Dediğim gibi lise yıllarımda okuduğum ilk Tarık Tufan kitabıydı bu, sonrasında “Hayal Meyal” isimli kitabını da okudum yazarın. Ama ele alındığında birbiri ile çok alakalı olmayan iki kitaptı. Sanırım ilk okuduğum kitap olması sebebiyle mi bilemiyorum ama “Bir Adam Girdi Şehre Koşarak” kitabını daha çok beğendim.

Kitap kısa kısa denemelerden oluşuyor. Her kısımda hayatın gerçekliklerinin yansıtılmış olduğu farklı bir kesiti okumuş oluyoruz. Üstelik Yazar Tarık Tufan bunu gerçekten bir ustalıkla yapmış. Her bölüm birbirinden bağımsız konulara sahip olsa bile bunu hissetmeden hemen o bölüme adapte olabiliyorsunuz. Bu ciddi başarıdır bana göre. Mesela bazı bölümler yalnızca bir cümleyle ne demek istediğini anlatırken bazı bölümler 3-4 sayfada kendini anlatıyor. Hepsi başka ama aslında hepsi bir bütün.

Ayrıca okurken o kadar çok “Ne kadar da haklı!” dedim ki; kitabın neredeyse tamamının altı çizili. Önceki okuyuşumda çizdiğim bazı yerler için yine çizerdim diye hissettim. Bazı yerler için de bunu o zaman anlamamışım ama şimdi anlıyorum, ne kadar da doğru diye hissettim. Tüm bu duygularım toplandı ve kitaba karşı beğenimi arttırdı.

Kitap zaten 120 sayfaya sahip ve o kadar hızlı okunabiliyor ki; bence hiç vakit kaybetmeden bir an evvel bu kitaba sahip olun ve okuyup bitirin.

Yazara böyle bir kitap yazdığı, sizlere de yorumumu okuduğunuz için sevgilerimi yollarken kitaptan alıntılar ile sözlerimi noktalamak istiyorum.

En çok tekrarladıklarım, en çok ihtiyaç duyduklarımdır.

Babam evde yoksa, okula giderken mahallemizdeki bakkalımızdan harçlık alabileceğimizi biliyorduk. Şimdi “bir çocuğun marketten harçlık isteyebilmesi” fikrine ne kadar uzak duruyorsak, hayat o kadar acımasız ve mekanik bir hale dönmüş demektir.

Biz okudukça yaşıyoruz ve varoldukça da okumaya devam ediyoruz.

Dostlarda kurmalı saatler gibidir; onların da kalplerine dokunmalısınız. Teknoloji kola takıldığı anda çalışan saatleri icat etse de, sahici hayat hala kurmalı saatlerde akıyor.

Yavaşça dokun yaralarıma. Yavaşça. Annesi dün ölmüş çocuklara dokunurcasına şefkatle. Bin yıllık mushafın sayfalarına nasıl dokunursa insan, öyle dokun.

Çocuklar eksildikçe, eksilecek herkes ve her şey…

Yorum bırakın